Biz bir zamanlar kaybeden takımları tutardık!

25 Eylül 2011 Pazar

Devamını oku...

Aygaz Geçmez Kapımdan - Nükleer Geçer!

22 Mart 2011 Salı

Devamını oku...

Kapitalizm ile hesaplaşma - The Edukators

30 Eylül 2010 Perşembe

Devamını oku...

Carlos Latuff'dan TMK mağduru çocuklar için karikatür...

8 Temmuz 2010 Perşembe

Devamını oku...

Halkımın Öğrenmesini Umut Ederdim

9 Haziran 2010 Çarşamba

İsrail, Mahmut el-Mabhooh’u Dubai’de öldürüldüğü zaman, 15 kadar ülkenin gizli servislerinin, İsrailli ölüm timlerine sahte pasaportlar sağlayarak ya da onları hava alanlarının kontrol noktalarından sorunsuz geçirerek İsrail’le işbirliği yaptığı, ifşa edilmiştir. Bu işbirliğine rağmen, cinayetten sonra batı medyası cinayeti örtbas etmek için sahte pasaportlar düzenlendiği ve kendi gizli servislerinin suça ortak olduğu konuları üzerine yoğunlaştı. Suç Araplara karşı işlendi ve alışıla geldiği üzere failleri hesap vermeyecek. Bu ilk değildi ne de son olacak. İşte bu işbirliği 60 yıldır silahsız Filistinli ve Lübnanlı sivilleri öldürmeye, katliam yapmak için İsrail’i cesaretlendirdi. Bugün bölgede istikrarı bozmayı amaçlayan Scud füzeleri hikâyesini uydurarak Netenyahu’nun uyuşmazlığına ve Araplarla barışı tümden reddine destek verdiler. Hikâyenin absürtlüğü ortaya çıkınca, Barak, “ Hizbullah silahlandırılıyor ve bu silahlar bölgenin istikrarını zayıflatıyor” tarzında bir medyatik-politik bir kampanya başlatmak için Washington’da kurmaylarıyla buluştu. Bu defa ve aniden, Dışişleri Bakanı Clinton ve başkan Yardımcısı Feltman, İsrail’in sahip olduğu onca kitle imha silahına ve üstün hava gücüne rağmen bölgenin güvenlik ve istikrarını tehdit etmediğini, sadece Hizbullah’ın bahsedilen silahlarının “bölgelerinin” istikrar ve güvenliğini bozduğunu keşfettiler.

Amerikalı üst düzey yetkililer, medyada yayınlanan ve hiçbir güvenilirliği olmayan suçlamalara dayanarak Suriye ve Lübnan’ı tehdit etmek için harekete geçtiler. Bu olayda Dış İşleri Bakanı, bu hayali eylemi “provakatif, bölgenin istikrarına tehdit olan, ABD ve uluslar arası toplum tarafından kabul edilemez” olarak tanımlamış, silah transferini mümkün olan en güçlü dille suçlamıştır. Açıklamalardaki berraklık verimli bir araç haline gelmiştir.

İsrail, 4. Cenova Konvansiyonunun ve Güvenlik Konseyinin 338. 242. ve 1701. kararları da dâhil olmak üzere, bütün kararlarını ihlal ederek onca silahı ithal ederken bunu görmezden gelen Clinton, Suriye ve Lübnan’ı 1701 numaralı “Lübnan’a gayri resmi yollardan her türlü silah girişini” yasaklayan kararı ihlal etmekle suçladı.

ABD savunma bakanı Robert Gates “İran ve Suriye Hizbullah’ı Scud füzeleriyle silahlandırarak bölgenin istikrarını zayıflattıkları” nakaratını tekrara girişti. İsrail hâlen bütün uluslar arası yasalara ve insan haklarını çiğneyerek, Arap oldukları için, 1.5 milyon Filistinliye karşı havadan, denizden ve karadan ambargo uyguluyor. ABD ve Avrupa, ambargoya maruz kalanlar Araplar olduğu için, sessizliklerini sürdürüyorlar. Ambargonun Araplar tarafından İsraillilere uygulandığını düşünsenize bir! Clinton ve Feltman’ın tavrı ne olurdu.

Halkımın, İsrail kuşatmasını kurmak için, 24 Mayısta Türkiye’den denize açılacak olan Freedom Fleet (özgürlük filosu) organizatörlerinden öğrenmesini umardım. Türkiye, Malezya, İsveç ve Yunanistan’dan örgütler, yiyecek, eğitim ve tıbbi malzeme ve en az 600 insan taşıyan gemililer gönderecekler. Peki, Araplar bu çabaların neresinde? Arap iş adamları Gazzedeki kardeşleri için ne yapıyorlar? Bazı Araplar, insanlarını, onurlarını ve kendi ulusal haklarını terk ettiklerinde, uluslar arası statülerini ve bölgesel rollerini de kaybettiler. Şunu unutmamalılar ki, dayanışmaya inanan Batı, bölünme ve parçalanma temelinde kardeşimi satanlara saygı duymaz. Batı, kendi halkına ihanet edenleri, güvenilmez olarak kabul etmekte haklı. Bu sebeptendir ki, kendini batının dostu olarak düşünenler bir hayalde yaşıyorlar. Batı sadece kendini ve kendi çıkarlarını düşünür. Peki, Araplar neden birbirlerinin dostu olup kendi çıkarlarına sadık olmazlar? Halkımın, saflarını nasıl birleştireceğini, düşmanlarından bile olsa öğrenebilmesini umut ederdim.


Bouthaina Shaaban’ın bu yazısı Counterpunch sitesindeki İngilizcesinden Ozancan Serhan ve Ercan Bayraz tarafından çevirilmiştir.

Devamını oku...

İsrail: Bir Nükleer Silah Vadisi

Farklı araştırmalara göre İsrail 75 ila 400 arasında nükleer silah başlığına sahip ve Ortadoğu’da bu tür silahlara sahip tek ülke.Başlangıcı 1950’li yıllara dayanan nükleer programının etrafındaki giz perdesi nedeniyle İsrail’in sahip olduğu nükleer silahların tam sayısı bilinemiyor. İsrail Negev çölündeki Dimona Nükleer tesisini Fransa ve İngiltere’nin yardımlarıyla kurdu. Bu tesis 1965 yılında faaliyetteydi ve askeri alanda kullanılmaya olanak sağlayacak şekilde plütonyum üretimi gerçekleştirebiliyordu. İsrail Devletinin kurucularından olan ve 1948-1963 yılları arası İsrail başbakanlığı görevini yapan David Ben Gurion’a göre nükleer tesisler “tamamen barışçıl amaçlara” amaçlara sahipti. Ama yaşanılanlar bu açıklamayı savunulmaz kılıyordu. O zamandan bu yana bütün İsrailli liderler “nükleer belirsizlik” politikası izlediler: konu bir tabu haline getirildi, nükleer silaha sahip olunduğu asla kabul edilmiyor fakat hiçbir zaman bunun aksi de savunulmadı. Bu belirsizlik politikası 2006 yılı aralık ayında İsrail başbakanı Ehud Olmert’in, Alman televizyon kanalı 424 ile yaptığı bir röportaj sırasında sarf ettiği “İran, tıpkı ABD, Fransa, İsrail ve Rusya gibi, nükleer silaha sahip olmak istiyor” sözleriyle ortadan kalktı. İsrail tarafından tapılan nükleer denemelerin kanıtları da yok. 1979 Eylülünde, Amerika’nın, nükleer patlamaları tespit etmek için tasarladığı Vela uydusu Hint Okyanusunun güneyinde yoğun bir ışık tespit etti. ABD başkanı Carter tarafından görevlendirilen komisyon, önceleri bu ışıklanmanın nükleer bir denemeden kaynaklandığını söylese de daha sonra bunun bir nükleer deneme olduğunu kanıtlayacak ya da yalanlayacak yeteri kanıtın bulunmadığı kanısına vardı. Nelson Mandela hükümetinde Güney Afrika’nın dışişleri bakanlığı yardımcılığı görevini yapmış olan Aziz Pahad, 1997 yılında Haaretz gazetesinden İsrailli gazeteci Yossi Melman ile yaptığı röportaj sırasında, Vela uydusunun tespit ettiği aydınlanmaların, İsrail ve Güney Afrika tarafından yapılan “nükleer denemelerden” kaynaklandığını kabul etti. Pahad’ın anlattıklarına göre “ nükleer meselesi gizliydi ve birçok doküman imha edildi ama yine de iki ülke arasındaki bu ilişkiyi kanıtlayabilecek çok fazla bilgi mevcut”



Sürekli yükselen askeri harcamaları sayesinde ( CİA World Factbook’a göre, Gayrisafi Yurtiçi Hâsıla’nın % 7,3 ü ile dünyada en fazla askeri harcama yapan ülkeler sıralamasında 7. ülke ) İsrail, yer altı sistemlerinden fırlattığı Eriha füzeleriyle nükleer silahlarını karadan 11.000 km den fazla mesafelere fırlatabiliyor, Alman üretimi Dolphin denizaltılarıyla denizden, Amerikan yapımı F-16, F-35 avcı-bombardıman uçaklarıyla havadan, Avrupa, Asya ve Afrika’nın herhangi bir noktasını vurabiliyor. Deneyimli gazeteci Seymur Hersh’e göre, İsrail, bombalarını bir bavula sığabilecek şekilde küçültebilecek kapasiteye bile sahip.



Nükleer Tekel

Bomba gücü alanında İsrail bölgenin en “yüksek nükleer gücü” olmayı hedefliyor. Bu yüzden bölgedeki diğer ülkelerin nükleer kapasitelerini geliştirmelerini, sabotajlar, askeri operasyonlarla ve Mossad tarafından gerçekleştirilen gizli eylemlerle, engellemeye çalışıyor. 1977’de Irak’ın Osirak nükleer santralinin yıkılması veya 2007 yılında Suriye’de, Washington Post gazetesinin iddiasına göre Kuzey Kore ile işbirliği içinde nükleer çalışmalar yapılan, bir tesisin bombalanması İsrail’in bu yöndeki faaliyetlerine verilecek örneklerdendir.



İsrail’in nükleer silahlarını kullanması, 4 olası durum dışında, şimdilik beklenmiyor. Politika bilimcisi Scott Sagan’ın “Düşünülmez planlarken” isimli çalışmasında yazdıklarına göre, İsrail’in 1960’lı yıllarda belirlediği ve ihlal edilmesi halinde nükleer silah kullanacağı “kırmızı çizgileri” şöyle:

1- Arap ülkelerinin, 1949 savaşı öncesi İsrail sınırlarına başarılı bir işgal gerçekleştirmesi.

2- İsrail Hava Kuvvetlerinin yok edilmesi

3- İsrail şehirlerine gerçekleştirilecek genel bir bombardıman veya biyolojik, kimyasal saldırı

4- İsrail’e karşı nükleer silah kullanılması



İlk olarak Ben Gurion’un formüle ettiği bu kırmızı çizgiler 1960’lı yılların ikinci yarısında Levi Eshkol’un iktidara gelmesiyle somutlaşmıştı. Tarihçi Avner Cohen’in iddiasına göre İsrailli yöneticileri atom silahları yapmaya iten, Arap ülkelerinin oluşturacağı bir koalisyonun İsrail’e karşı gerçekleştireceği saldırı tehdidiydi. Bu şekilde İsrail resmi olarak “Şimşon Seçeneği*” olarak adlandırdıkları “son bir hamle” yapabilecekti.



Çevirmen Notu:

* Şimşon, Yahudilerin kutsal saydığı Hâkimler kitabının 13-16. bölümlerinde yaşamı anlatılan bir karakterdir.


Diagonalperiodico sitesindeki İspanyolca orijinalinden
Ercan S. Bayraz tarafından çevirilmiştir...

Devamını oku...

Grzegorz Szumowski / Poland

4 Mayıs 2010 Salı























Grzegorz Szumowski / Poland
1. Uluslararası Fajr Karikatür Yarışması 2010

Devamını oku...

Ziyaretçilerimiz


Profile Visitor Map - Click to view visits