1 Mayıs - V. I. Lenin

30 Nisan 2010 Cuma











Yoldaş işçiler! 1 Mayıs geliyor, bütün ülkelerin işçilerinin sınıf-bilinçli bir hayata uyanışlarını, insanın insan üzerindeki her türlü zulüm ve baskısına karşı mücadelelerindeki dayanışmalarını, emekçi milyonların açlık, yoksulluk ve aşağılanmadan kurtulmak için yürüttükleri mücadelelerini kutladıkları gün. Bu büyük mücadelede iki dünya karşı karşıya duruyor: sermayenin dünyasına karşı emeğin dünyası; sömürünün ve köleliğin dünyasına karşı kardeşliğin ve özgürlüğün dünyası.

Bir yanda bir avuç kan emici zengin... Fabrikalara, iş aletlerine ve makinalarına el koydular; milyonlarca dönüm araziyi ve yığınla parayı kendi özel mülkiyetleri haline getirdiler. Hükümeti ve orduyu kendilerine uşak yaptı, biriktirdikleri servetin sadık bekçi köpeği haline getirdiler.

Diğer yanda, maldan mülkten yoksun milyonlar... İşe kabul edilmek için kalantorlara yalvarmaya zorlanıyorlar. Emekleriyle bütün zenginliği yaratırlar; ama bütün hayatları boyunca bir dilim ekmek için mücadele etmek, çalışmak için sadaka ister gibi dilenmek, bellerini büken işlerde sağlıklarını ve dirençlerini tüketmek zorundadırlar ve köylerdeki harap evlerinde ya da büyük şehirlerdeki bodrum katlarda ya da çatı katlarında açlıktan ölürler.

Ama şimdi maldan mülkten yoksun bu emekçiler kalantorlara ve sömürücülere karşı savaş ilan ettiler. Bütün ülkelerin işçileri emeği ücretli kölelikten, yoksulluktan ve yoksunluktan kurtarmak için savaşıyorlar. Ortak emekle yaratılan zenginliklerden bir avuç zenginin değil bütün çalışanların faydalandığı bir toplumsal sistem için savaşıyorlar. Toprağı, fabrikaları, atölyeleri ve makineleri bütün emekçilerin ortak mülkiyeti haline getirmek istiyorlar. Toplumun zenginler ve yoksullar diye ikiye ayrılmasına son vermek istiyorlar. Emeğin meyvelerinin yine emekçilerin olmasını ve çalışma yoluyla sağlanan bütün gelişmelerin, insanlığın bütün kazanımlarının çalışan insanları baskı altında tutmanın bir aracı olarak değil, onların yararına kullanılmasını istiyorlar.

Emeğin sermayeye karşı büyük mücadelesi bütün ülkelerin işçileri için büyük fedakarlıklara mal oldu. Daha iyi bir yaşam ve gerçek özgürlük hakları için nehirler dolusu kan döktüler. İşçilerin davası için savaşanlar hükümetlerin tarifsiz zulümlerine maruz kaldılar. Fakat bütün bu zulme rağmen dünya işçilerinin dayanışması büyüyor ve güç kazanıyor. İşçiler sosyalist partilerde giderek daha sıkı bir şekilde birleşiyorlar; bu partilerin destekçileri milyonları buluyor ve kapitalist sömürücü sınıf karşısında nihai zafere doğru sürekli, adım adım ilerliyor.

Rus proletaryası da yeni bir hayata gözlerini açtı. O da bu büyük mücadeleye katıldı. İşçilerimizin köle gibi boyun eğmeye zorlandığı, eli kolu bağlı durumundan hiçbir kurtuluş, acı hayatında iğne ucu kadar ışık görmediği günler geçti. Sosyalizm ona kurtuluş yolunu gösterdi ve yüz binlerce savaşçı bir kılavuz olarak gördükleri kızıl bayrak altında toplandı. Grevler işçilere birlikten gelen güçlerini gösterdi, mücadeleyi öğretti, örgütlü emeğin sermaye için ne kadar dehşet verici olabileceğini gösterdi. İşçiler, kapitalistlerin ve hükümetin ancak işçilerin emeği sayesinde yaşayıp semirebildiğini gördüler. İşçiler birleşik mücadelenin ruhuyla, özgürlüğe ve sosyalizme duydukları özlemle ateşlendiler. İşçiler Çarlık otokrasisisin ne kadar karanlık ve şeytani bir güç olduğunun farkına vardılar. İşçilerin, mücadeleleri için özgürlüğe ihtiyaçları var ama Çarlık hükümeti onların elini ayağını bağlıyor. İşçilerin meclisin özgürlüğüne, örgütlenme özgürlüğüne, gazete ve kitapların özgür bırakılmasına ihtiyacı var. Ama Çarlık hükümeti örgürlük yolundaki her çabayı kamçıyla, hapisle, süngüyle bastırıyor. “Kahrolsun otokrasi!” çığlığı Rusya’yı boydan boya dolaşıyor, büyük işçi mitinglerinde, sokaklarda giderek daha sık yankılanıyor. Geçen yaz Güney Rusya’da on binlerce işçi, polis zulmünden kurtuluş ve daha iyi bir yaşam yolunda mücadele etmek için ayağa kalktı. Burjuvazi ve hükümet, büyük kentlerin bütün sanayi hayatını bir vuruşta felç eden işçilerin dehşetengiz ordusu karşısında titredi. İşçilerin davası için mücadele eden düzinelerce savaşçı, Çarlığın iç düşmanın üzerine yolladığı birliklerin kurşunları altında düştü.

Fakat yalnızca bu iç düşmanın emeğiyle yaşayan egemen sınıfların ve hükümetin, onu yenilgiye uğratabilecek bir gücü yok. Dünya üzerinde hiçbir kuvvet, gittikçe daha fazla sınıf bilinciyle kuşanarak, daha sıkı birleşerek ve örgütlenerek büyüyen milyonlarca işçiyi alt edemez. İşçilerin göğüslediği her yenilgi saflara yeni savaşçılar taşıyor, daha geniş kitleleri yeni hayata uyandırıyor ve onları yeni mücadelelere hazırlıyor.

Şu anda Rusya’da öyle şeyler yaşanıyor ki işçi kitlelerinin bu uyanışı daha da hızlı ve yaygın olmalı ve biz proletarya saflarını birleştirmek ve onu daha kararlı mücadelelere hazırlamak için alabildiğine çabalamalıyız. Savaş proletaryanın en geri kesimlerinin bile politik konular ve sorunlarla ilgilenmesini sağlıyor. Savaş, otokratik düzenin düpedüz çürmüşlüğünü, polisin ve Rusya’yı yöneten saray çetesinin haydutluğunu her zamankinden açık ve net bir biçimde gösteriyor. Halkımız kendi ülkesinde açlık ve yokluktan ölüyor; ama üzerinde başka ulusların yaşadığı binlerce mil uzaktaki yabancı topraklar uğruna yürütülen yıkıcı ve anlamsız bir savaşa sürülmüş durumdalar. Halkımız politik tutsaklık altında zulüm görüyor; oysa diğer halkları köleleştirmek için yürütülen bir savaşa sürülmüş durumdalar. Halkımız ülkedeki politik düzenin değişmesini talep ediyor; ama dikkatini dünyanın öteki ucunda patlayan silahların ateşine vermesi isteniyor. Ama Çarlık hükümeti, ulusun zenginliklerini ve Pasifik kıyılarında ölüme gönderilen genç insanların hayatını çarçur ettiği bu oyunda haddini aştı. Her savaş halkın üzerinde etki yapar ve kültürlü ve özgür Japonya’ya karşı yürütülen savaş Rusya üzerinde korkunç bir etki bıraktı. Bu etki, polis despotizmi yapısının uyanan proletaryanın darbeleriyle sarsıldığı bir zamanda geldi. Savaş hükümetin bütün zayıf noktalarını gösteriyor. Savaş bütün maskeleri indiriyor. Savaş bütün çürümüşlüğü gözler önüne seriyor. Savaş Çarlık otokrasisinin mantıksızlığını tüm insanlar için açık seçik hale getiriyor ve eski Rusya’nın, insanların oy hakkından mahrum edildiği, yok sayıldığı, sindirildiği Rusya’nın, polis hükümetine hala serflik bağlarıyla bağlı Rusya’nın can çekişmesini herkese gösteriyor.
Eski Rusya ölüyor. Onun yerini alacak yeni bir Rusya geliyor. Çarlık otokrasisini koruyan karanlık güçlerin sonu geliyor. Ancak yalnızca sınıf bilinçli ve örgütlü proletarya onlara öldürücü darbeyi indirebilir. Yalnızca sınıf bilinçli ve örgütlü proletarya, halkın sahte değil, gerçek özgürlüğünü kazanabilir. Yalnızca sınıf bilinçli ve örgütlü proletarya, halkı haklarını gaspetmek ve burjuvazinin elinde bir araçtan ibaret kılmak için aldatmaya yönelik olarak atılan adımları engelleyebilir.

Yoldaş işçiler! Öyleyse vakti gelen son kavga için iki kat enerjiyle hazırlanalım! Sosyal-Demokrat proleteryanın saflarını daha da sıklaştıralım! Proletaryanın sözü daha uzak meydanlarda yankılansın! İşçilerin talepleri için mücadele her zamankinden daha büyük bir cesaretle sürdürülsün. 1 Mayıs kutlaması davamıza binlerce yeni savaşçı kazansın ve bütün insanların kurtuluşu için, sermayenin boyunduruğu altında çalışan bütün herkesin özgürlüğü için yürütülen büyük mücadeledeki güçlerimizi daha da büyütsün!

Yaşasın sekiz saatlik işgünü!
Yaşasın uluslararası devrimci Sosyal-Demokrasi!
Kahrolsun haydut ve soyguncu Çarlık otokrasisi!


Nisan 1904

[marxists.com’daki İngilizcesinden Sendika.Org tarafından çevrilmiştir]

Devamını oku...

Benedict XVI - Angel Boligán Corbo

26 Nisan 2010 Pazartesi

Devamını oku...

Irak - Carlos Latuff

















Yeni yönetim altında IRAK ..

Devamını oku...

Evet Düşebiliriz! - Angel Boligán Corbo

Devamını oku...

Erdoğan yine ABD'de... - GIRGIR

21 Nisan 2010 Çarşamba

Devamını oku...

Arjantin'de cuntacı generale 25 yıl hapis cezası












Arjantin’de askeri cunta dönemi dâhilinde Haziran 1982'den Aralık 1983'e kadar devlet başkanlığında bulunmuş olan General Reynaldo Benito Bignone hâkim karşısına çıkıyor. 56 kişinin işkenceyle katledilmesi suçlamasıyla yargılanan 82 yaşındaki Bignone insan hakları ihlallerine yol açan suçlara karıştığı gerekçesiyle 25 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Bignone ile birlikte yargılanan cunta döneminin istihbarat şefi Fernando Ezequiel Verplaetsen ile Santiago Omar Riveros, Eugenio Guanabens Perello, Carlos Alberto Tepedino, Eduardo Alfredo Esposito ve German A. Montenegro adlı eski askeri yetkililer de çeşitli cezalara çarptırıldılar.

Bignone ve diğer askeri yetkililer, askeri cuntanın işkence merkezi olarak nam salmış “Mayıs Kampı”nda gerçekleşen insan hakları ihlallerinin emrini vermekten yargılanıyorlardı. Mayıs Kampı, giren siyasi mahkûmların sadece birkaçının canlı çıkabildiği bir katliam merkezi olarak da biliniyor.

İçlerinden bazılarının Mayıs Kampı’ndan sağ çıkanlar olduğu 130 tanıklı davanın en geç Mayıs 2010 tarihinde tamamlanması bekleniyordu. Her hafta Salı, Çarşamba ve Cuma günleri sanıkların sağlık durumu nedeniyle en fazla 5’er saat sürecek olan duruşmalarda yargılanan Bignone’nin bu davanın sonuçlanmasının ardından Posada Hastanesi’ndeki hemşire ve doktorların ve emrindeki iki askerin kaybolmasına ilişkin iki farklı suçlama nedeniyle başka davalar dâhilinde yargılanması bekleniyor. Bignone ev hapsinde tutuluyordu.

Mahkeme sonrasında askeri cunta döneminde kaybolan ve katledilen yakınlarının fotoğraflarını taşıyan Plaza de Mayo Anneleri’nden Estela de Carlotto, “adalet yavaş da olsa tecelli ediyor” açıklamasında bulundu.

Arjantin’de özellikle 1970’ten 1976 yılındaki ABD destekli faşist askeri darbeye kadar olan süre dâhilinde ülke bir iç savaş ortamına sürüklenmiş, ordu ve kontrgerilla çetelerine karşı devrimciler silahlanarak kendilerini korumaya çalışmışlar, 1976 yılında yapılan ve tüm dünyadakiler gibi emperyalist arka plana sahip askeri darbe sonrasında Arjantin'de kitlesel kayıplar ve katliamlar yaşanmış, diktatörlük 1983’e kadar sürmüştü. Yedi yıl süren faşist cunta yönetimi sırasında resmi rakamlara göre 13bin, gerçekte ise 30binden fazla insan katledilmişti.

İnsan hakları grupları, ayrıca, Arjantin'de "kirli savaş" dönemi sırasında gizli işkence merkezlerinden, yeni doğan yaklaşık 400 bebeğin kaçırıldığını ve asker aileleri ya da yakınları tarafından yasa dışı yollarla evlat edinildiğini tahmin ediyor. Ülkede faşist askeri diktatörlük dönemine yönelik yargılamalar yeni devlet başkanı Christina Fernandez döneminde büyük hız kazandı. [Latinbilgi – S.T]

Devamını oku...

Yağmur Kaçağı - Sesler ve Düşler

2 Nisan 2010 Cuma

Devamını oku...

Kadınlarımız - Nazım Hikmet Ran


Toprak öyle bitip tükenmez, dağlar öyle uzakta,
sanki gidenler hiçbir zaman
hiçbir menzile erişemeyecekti.
Kağnılar yürüyordu yekpare meşaleden tekerlekleriyle
Ve onlar
ayın altında dönen ilk tekerlekti.
Ayın altında öküzler
başka ve çok küçük bir dünyadan gelmişler gibi
ufacık kısacıktılar
ve pırıltılar vardı hasta kırık boynuzlarında
ve ayakları altından akan
toprak,
toprak,
ve topraktı.
Gece aydınlık ve sıcak
ve kağnılarda tahta yataklarında
oyu mavi humbaralar çırılçıplaktı.
Ve kadınlar
birbirlerinden gizleyerek
bakıyorlardı ayın altında
geçmiş kafilelerden kalan öküz ve tekerlek ölülerine.
Ve kadınlar
bizim kadınlarımız:
korkunç ve mübarek elleri
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarimiz
ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen
ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız
ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki
ve kara sabana koşulan ve ağıllarda
ışıltısında yere saplı bıçakların
oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan
kadınlar,
bizim kadınlarımız
şimdi ayın altında
kağnıların ve hartuçların peşinde
harman yerine kehriban başlı sap çeker gibi
aynı yürek ferahlığı,
aynı yorgun alışkanlık içindeydiler.
Ve onbeşlik şarapnelin çeliğinde
ince boyunlu çocuklar uyuyordu.
Ve ayın altında kağnılar
yürüyordu Akşehir üzerinden Afyon`a doğru.

Nazım Hikmet (Kadınlarımız)


Devamını oku...

Clash of Titans

Devamını oku...

Anti-Kapitalist Reklam

1 Nisan 2010 Perşembe


KapitaListe


Antikapitalist Reklamlar projesi için sinemamızın 3 dev sanatçısı: Müjde Ar, Kadir İnanır ve N.Bilge Ceylan biraradalar

Antikapitalist Reklamlar projesiyle, bir anlamda, tüketim alışkanlıklarımızı sorgulama çağrısında bulunan SANALT, projenin geniş kesimlere de ulaştırılması konusunda sürdürdüğü çabalarının ilk meyvelerini toplamaya başladı. Projeye yollanacak senaryo ve filmlerin değerlendirilmesinde, sinemamızın 3 devini biraraya getirdi. Yıllara güzelliğiyle meydan okumasını bilen Müjde Ar, oyunculuğu kadar yaşamıyla da örnek bir sinemacı Kadir İnanır ve genç kuşağın en önemli yönetmenlerinden olan ve aldığı ödüllerle ülkemizi gururla temsil eden Nuri Bilge Ceylan.

Bu 3 dev sanatçı projeye yollanan filmleri ve senaryoları belirleyecekleri yöntemlerle değerlendirecekler ve sonunda çakilebilir senaryolara ve gösterime değer filmlere karar verecekler. Projenin senaryo kısmında değerlendirmeyi geçen belli sayıdaki senaryonun filme dönüştürülmesi çalışmasında ise usta oyuncular Müjde ar ve Kadir İnanır, bu filmlerde oyunculuk da yapacaklar. Bu başarılı senaryonun yazarları da filmlerini bol ödüllü dünyaca meşhur genç yönetmen Nuri Bilge Ceylan'ın yönetiminde gerçekleştirmiş olacaklar.

Siteyi takip ederek senaryolara ve filmlere puanlar vererek değerlendirmelerde bulunan sinemaseverler ise, bu filmlerin setine katılma şansını elde edebilecek ve bu usta sinemacılarla tanışma fırsatı da yakalayacaklar. Bunun için tek yapılması gereken hemen bugünden www.sanalt.net adresindeki başvuru formunu doldurmak. Şansınız açık olsun.

Antikapitalist Reklamlar
Kazanmaya var mısınız?


www.sanalt.net

alttan alta

Devamını oku...

Ziyaretçilerimiz


Profile Visitor Map - Click to view visits