Mart ayında yitirdiklerimiz - Vahit AKÇA

31 Mart 2010 Çarşamba























MART AYINDA YİTİRDİĞİMİZ SANATÇI VE AYDINLARIMIZ İÇİN...
aşık veysel şatıroğlu - necmi rıza ayça, pertev naili boratav - fatih rıfkı atay - ihap hulusi görey - a.kadir meriçboyu - çetin emeç - mustafa eremektar (mıstık) - doğan öz - mustafa (mim) uykusuz - cahide sonku - zekeriya sertel - ceyhun atuf kansu - sadri alışık - şevket süreyya aydemir - turhan selçuk - mengü ertel - bilge olgaç - sadun aren - bülent düzgit

Devamını oku...

Angela Merkel Türkiye'de - Hayati BOYACIOĞLU


"ANGELA MERKEL IN TURKEY"
HAYATI BOYACIOGLU-GERMANY

Devamını oku...

Avukat Kayasu: Darbecileri Yargılamakta Zamanaşımı Yok

19 Mart 2010 Cuma



Darbecileri yargılamaya çalıştığı için meslekten atılan eski savcı Kayasu Anayasa'nın geçici 15. maddesinin değiştirilmesi için "Olumlu. Umarım gerçekleşir. Yargılanmaları çok önemli. Dokunulmazlık süresi boyunca zamanaşımı süresi işlemez. Zamanaşımı tartışması yersiz" dedi.

İstanbul - BİA Haber Merkezi


12 Eylül darbesinin liderlerini yargılamak istediği için meslekten ihraç edilen, daha sonra davasını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nden kazanan eski Adana savcısı Sacit Kayasu, Anayasa'nın geçici 15. maddesinin kaldırılmasıyla ilgili değişikliği olumlu bulduğunu söyledi.

Hükümetin anayasa değişikliği paketinde, darbecilerin yargılanmasını engelleyen bu maddenin kaldırılması da yer alıyor.

Kayasu, "Bu değişikliği her kim yaparsa yapsın, Türkiye'ye büyük hizmet etmiş olur. Milyonlarca insan bu süreçte haksızlığa uğradı. İşkence yapılanlar, işinden atılanlar, üniversiteden uzaklaştırılanlar, fişlenenler... Darbecilerin ve onların emirlerini uygulayanların yargılanmaları gerek ki ibret olsun" dedi.

"Zamanaşımı işlemez"

Kayasu, darbecilerle ilgili yargılamada zamanaşımının da işlemeyeceğini söyledi:

"Hukukta temel yaklaşım budur. Bir tür dokunulmazlık varsa, o dokunulmazlık süresince zamanaşımı süresi işlemez. Zamanaşımı tartışmaları yersiz."

Sadece generaller değil

Geçici 15. madde, darbenin yapıldığı 1980'le, üç yıl sonra seçimlerle ilk hükümetin kurulduğu 1983 arasındaki kararları ve uygulamaları nedeniyle dönemin Milli Güvenlik Konseyi'ni, Danışma Meclisi'ni, darbecilerin kurdurduğu ara hükümetleri ve onların kararlarını uygulayan kurum ve kişileri yargıdan muaf tutuyor.

Kayasu, maddenin kaldırılmasıyla, yalnızca darbe lideri generallerin değil, 1980-83 arası görev yapan herkesin yargılanabileceğini söyledi.

Darbe liderlerinin üçü hayatta

Milli Güvenlik Konseyi'nin beş üyesinden üçü hayatta. Dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı ve Kenan Evren'in cumhurbaşkanı olmasının ardından Genelkurmay Başkanı olan Nurettin Ersin ve dönemin Jandarma Genel Komutanı Sedat Celasun öldüler.

Darbenin lideri Genelkurmay Başkanı Kenan Evren, Hava Kuvvetleri Komutanı Tahsin Şahinkaya ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Nejat Tümer hayatta.

Kayasu değişikliğin bir an önce yapılması gerektiğini de vurguladı: "Umarım gerçekleşir. Yoksa, herkes öldükten sonra maddeyi kaldırmanın bir yararı yok." (TK)


Devamını oku...

En çok tartışılan romancı 100 yaşında

14 Mart 2010 Pazar


Roman anlayışı, yapıtlarında dile getirdiği düşünceler çok tartışıldı. Kitaplarıyla Anadolu'ya uygun 'yerli' bir sol düşünce oluşturmaya çalıştı. Kemal Tahir bugün 100 yaşında

BURCU AKTAŞ (Radikal)
13.03.2010


14 romanı iki ciltte toplandı
Kemal Tahir’in kitaplarını yayımlayan İthaki Yayınları, yazarın 100’üncü yaşını iki önemli yayınla kutluyor. Kemal Tahir üzerine yazılardan oluşan bir armağan kitap hazırlayan yayınevi, bir de Kemal Tahir’in tefrika edilen, döneminde çok beğenilen romanlarından iki kalın ciltlik bir seçki çıkartacak.
14 romanın yer aldığı seçkide yazarın ‘Muhallebi Çocuğu’, ‘Bir Gecenin Beyliği’, ‘Bir Nedim Divanının Esrarı’, ‘Gönül Denen Hayvan’, ‘Bu Roman Olan Şeylerin Romanıdır’ gibi kitapları yer alıyor. Her iki projenin ürünleri sonbaharda yayımlanacak.

İSTANBUL-Tam 100 yıl önce bugün, II.Abdülhamit’in hünkar yaverlerinden Tahir beyin oğlu olarak İstanbul’da doğdu Kemal Tahir. Sadece Türk edebiyatına değil siyasetine ve sosyolojisine de ilham veren yazar, Türk tarihi üzerine yaptığı araştırmalardan çıkardığı sonuçları romanlarıyla duyurmayı seçmiş, bir edebiyatçı ve entelektüeldi. Köydeki yaşama biçimini, toplum yapısını, köylünün dünyasını işlediği romanlarında kullandığı dille dikkat çeken Kemal Tahir, Ahmet Hamdi Tanpınar tarafından ‘dil makinesi’ olarak nitelendirilmişti.
Kemal Tahir 1973 yılında geçirdiği kalp krizi sonucu hayata veda edene kadar yazmış, yazarken de malzemesini titizlikle kendi yaratmış yazarlardan biri olarak iz bırakmıştı. Galatasaray Lisesi’nin onuncu sınıfından ayrılarak Zonguldak Maden İşletmeleri’nde ambar memurluğu, İstanbul’da avukat kâtipliği yaptıktan sonra yolunu ‘yazı’nın yakına düşürdü. Tahir, 1931 yılında şiirlerinin yayımlandığı İçtihat dergisiyle edebiyata ilk adımını attı. İlk başta hece ölçüsü ile yazan Tahir’in şiirleri Nâzım Hikmet’le tanıştıktan sonra evrildi. Yazar, toplumsal konulu serbest şiirler üretmeye başladı. Yaşamını kalemiyle kazanmak zorunda olan yazarlardan olması sebebiyle bu yıllarda mizah öyküleri, serüven romanları da yazdı.

Nâzım’la birlikte yargılandı
Çeşitli gazete ve dergilerde düzeltmen, röportaj yazarı, çevirmen, sekreter olarak çalıştı. Nâzım Hikmet’in yargılandığı ‘Bahriye Davası’nda suçlu bulunarak 15 yıla hüküm giydi. Hapiste geçirdiği sürenin Kemal Tahir’in yazın hayatında belirleyici olduğu söylenebilir. Edebiyat dünyasında beğeni toplayan pek çok romanını cezaevindeyken yazdı. 1950 Affıyla hapisten çıktıktan sonra takma adlarla macera ve aşk romanları çevirdi, senaryolar yazdı. Kemal Tahir deyince akıllara gelen ilk şeylerden biri de yazarın çeşitli mahlaslarla yazdığı kitapların çokluğu. Bu tür çalışmaları arasında en ünlüsü ise kuşkusuz Mayk Hammer dizisi. Bedri Eser, Samim Aşkın, Ali Gıcırlı, F.M. İkinci yazarın kullandığı takma adlar arasındaydı.
1955 yılında yazarın nihayet kendi adıyla yayımlanan ilk romanı ‘Sağırdere’ basıldı. ‘Sağırdere’yi, ‘Körduman’ izledi. Kemal Tahir, Çankırı-Kastamonu, Çorum çevresinde geçen romanlarında köydeki yaşama biçimini, toplum yapısını, köylünün dünyasını işledi. Tüm bunları konu alırken onun için vazgeçilmez olan, Tanzimat’tan bu yana değişen mülkiyet ilişkilerini, eşkıyalık hareketlerinin gerçek yüzünü anlatmaktı.

Tarih romanları tartışıldı
Kemal Tahir’in en çok bilinen, hem yayımlandığı yıllarda hem daha sonra en çok tartışılan romanları, tarihi konuları ele aldığı kitaplar oldu. Yapıtları kimilerince övülen kimilerince çok yerilmiş bir romancı olarak edebiyat tarihine geçti. Bu tartışmaların ana ekseni tabii ki yazarken takındığı ideolojik tavırdı.
Mütareke ve Cumhuriyet dönemlerini konu aldığı romanları oldu. Bu romanlarda Batılılaşma hareketini, yeni Türk devletinin oluşumunu eleştirdi. ‘Esir Şehrin İnsanları’ ve ‘Esir Şehrin Mahpusu’nda İşgal altındaki İstanbul’u, Kurtuluş Savaşı’nın bir Osmanlı paşazadesi üzerindeki etkisini; ‘Yorgun Savaşçı’da İttihatçılarla milli mücadele yanlısı güçler arasındaki çatışmayı; ‘Kurt Kanunu’nda İzmir Suikastı’nı; ‘Yol Ayrımı’nda Serbest Fırka olayını anlattı.
Kemal Tahir’in belki de en çok tartışılan romanı ‘Devlet Ana’ oldu. Yazar, bu romanında Osmanlı geleneğinden kopuşun yanlışlığını vurguluyordu. Selahattin Hilav romanı şöyle değerlendirmişti: “Devlet Ana, Kemal Tahir’in hem felsefi düşüncesi, hem de sanatı bakımından, manevi dünyasını teşkil eden unsurları en kesin ve özlü bir şekilde dile getirmesi dolayısıyla, bir kavşak noktası teşkil etmektedir. Yazar, bu romanında, dünya görüşünün ve sanatının belkemiğini teşkil eden konuya doğrudan doğruya girmiştir.”
Osmanlı toplum yapısının Batı toplumlarından farklı olduğunu, üretim biçiminin ve üretim ilişkilerinin gelişiminin kendine özgülüğünü savunan tarih tezi, Kemal Tahir romanlarının anahtarını oluşturdu ve yazar yazdığı sürece romanları üzerinden bu tezi tartıştı.
Yaşamının son yılları çoğu daha önce tasarlanmış romanlarını yazmak, yayımlamakla geçirdi. Hatta, bazı ünlü romanları ölümünden sonra yayımlandı.

Devamını oku...

Alice'in Harikalar Diyarında İşi Ne? - DENİZ ŞAHİNALP

13 Mart 2010 Cumartesi


Tim Burton'un Alice'i yeraltı diyarındaki düzeni sorgulamadan iktidara hizmet ediyor; kendisi harikalıkların aynası olması gerekirken, harikalıklar, Alice'in dışardan izlediği üç boyutlu bir olaylar silsilesine dönüşüyor: görsel açıdan muhteşem ama yüzeysel bir yolculuğa razı olanlar için gidilmesi gereken bir film.












Hayal kurmaktan vazgeçmeyen bir yetişkin olarak, üç boyut katılmış Tim Burton yapımı Alice Harikalar Diyarında filmini büyük bir heyecanla bekliyordum. Çocukluğumda çizgi romanlarda rastladığım Alice'le birlikte beyaz tavşanı takip edip, o delikten düşüp, harikalar diyarında kafa karıştırıcı ve hayret verici yolculuklara defalarca çıktım. Sadece bir çocuk masalından ibaret olmayan Alice'i yaşım büyüdükçe daha iyi anladım. Harikalar diyarı gündelik yaşamın rutinin kırıldığı ve imkansızın olasılığa dönüştüğü her yerde vardı. Zamanı durdurup evrene daha yakından bakmanın gerekliliğini ve farklı dünyaların olanaklılığını anlatmaktadır Alice'in yolculuğu.

Alice bugün 155 yaşında. Lewis Carroll 1865 yılında bu hikayeyi yazdı. Bugüne kadar farklı versiyonlarıyla filme alındı. Ancak Tim Burton bu versiyonların hiç birini tatmin edici bulmadığı için Alice Harikalar Diyarında masalına kendi yorumunu katarak onu beyazperdeye aktarmak istemiş. Tim Burton'u tanıyanlar bilirler; filmlerinin bir çoğunda benzer izlere rastlanır. Viktorya İngilteresi'nin kasvetli mekanlarında, karanlıklar içinden çıkan renkli gölgeler şiirsel bir dille, gizemlerini koruyarak bireysel hikayelerini anlatırlar. Vazgeçemediği oyuncu Johnny Depp ve eşi Helena Bonham Carter'a birçok filminde rastlarız. Bu filmde Johnny Depp'i turuncu saçları ve koca yeşil gözleriyle Alice'e yol gösteren Şapkacı, Helena Bonham Carter 'ı ise yer altı diyarına korku salan koca kafalı Kırmızı Kraliçe rolünde izliyoruz. Filmdeki bütün karakterler ve mekanlar biçim olarak Tim Burton imzasını taşıyor. Ancak içeriğe yakından baktığımızda anarşist ve hayalperest Alice ruhunun kaybolduğunu, onun yerine daha conformist bir Disney ruhunun filme hakim olduğunu görüyorum.

Alice bu filmde 9 değil 19 yaşında evlilik çağına gelmiş bir genç kız. Küçük bir çocukken gittiği harikalar diyarını bir rüya zannediyor. Beyaz tavşana tekrar rastlayıp peşinden yeraltı diyarına sürüklendiği gün, aslında onun için tertiplenmiş, kendisinin haberi olmadığı bir nişan partisi.Çirkin ve şapşal koca adayı karşısındaki afallamışlığı, beyaz tavşanı gördüğü andan itibaren yerini eskiden kalma bir meraka bırakıyor ve Alice kalabalıktan sıyrılıp kendini delikten aşağı bırakıyor.

Toplumun ona dayattığı sıkıcı kurallara isyan niteliğindeki bir kaçış bu. Ama asıl önemli olan, Alice'in o delikte ne yaptığı. Görsel olarak hiçbir zahmetten kaçınılmamış yeraltı diyarında Alice bütün eylemsizliğiyle ilerliyor. Alice'in pasifliğini Şapkacı'nın (Johnny Depp) şatafatlı görünümü ve göz alıcı hareketleri bastırıyor. Alice'in öne çıkan bir karakteri yok. Kendine hep güçlü ve farklı bir baba figürünü örnek alıyor ve onun gibi imkansızı başarabileceğini söylüyor.

Aslında Alice, Kırmızı Kraliçe'yi yenme ve Beyaz Kraliçe'yi kurtarma operasyonunun bir askeri gibi davranıyor. Yeraltı diyarındaki düzeni sorgulamadan iktidara hizmet ediyor. Alice'in kendisi harikalıkların aynası olması gerekirken, harikalıklar, Alice'in dışardan izlediği üç boyutlu bir olaylar silsilesine dönüşüyor. Dikkatimiz Alice'in harikalıklarına değil, büyüyen renkli mantarlara, kelebeklere, ve Şapkacı'nın vintage şapkasına kayıyor. Alice kehanette ön görüldüğü gibi, Kırmızı Kraliçe'nin kahramanı olan canavarı öldürdükten sonra ne değişiyor? Bu kadar olaydan sonra ancak çirkin ve ukala koca adayına hayır deme cesaretinde bulunuyor. "Ben artık oldum" edasıyla nişan partisindeki herkese bir çift laf ediyor ve iş hayatına atılıyor. Yeraltı diyarına yaptığı bu harika yolculuk Alice'in zihnini açmış olacak ki, değme kapitalistleri aratmayacak bir çeviklikle, ticaret yollarını Çin'e kadar uzatma fikrini ortaya atıyor. Daha sonra Çin'e gitmek üzere bindiği ticari gemide harikalar diyarını hatırlayarak zafer sarhoşu bir gülücük atıyor.Bu yönleriyle Alice eski hayranlarını hayal kırıklığına uğratıyor. Alice'in kurtardığı iyilik sembolü Beyaz Kraliçe'nin (Anne Hathaway) yapmacık hareketleri filmdeki olmamışlığı doğruluyor. "Hiçbir canlıyı öldürmemeye yemin ettim" deyip öldürme işini Alice'e vermesi, çıt kırıldım hareketleri, "neden ki" diye insana sordurtuyor. Bütün bu mizanseni Türkçe seslendirilmiş bir şekilde izlemeye mahkum olmamız, büyünün bozulmasına tuz biber ekiyor. Bütün bunlara rağmen, Alice Harikalar Diyarında, görsel açıdan muhteşem ama yüzeysel bir yolculuğa razı olanlar için gidilmesi gereken bir film.

(İstanbul - BİA Haber Merkezi)

Devamını oku...

Size Söyledim! - Azlan McLennan























Size Söyledim, Haklıydım, Bu Kapitalizm!

deviantART
- Azlan McLennan

Devamını oku...

Orta Şekerli Kahve - EFLATUN NURİ




















İKİ SAAT OLDU SÖYLİYELİ... HANİ BENİM ORTA ŞEKERLİ KAHVE?


Devamını oku...

Taliban Seni Bekliyor! - Carlos Latuff



deviantART - Carlos Latuff

Devamını oku...

Karikatürist Eflatun Nuri'nin Düşündürdükleri - BEHİÇ AK


Eflatun'un mizah dolu evreni, yetenek, beceri, başarı, zenginlik değil; yetenek, yoksulluk ve beceriksizlik karışımından oluşurdu. Gerçek mizahçılar hep böyledir... Eflatun gitti. Sonraki kuşaklar, tuhaf bir kararsızlıkla bakacak çizgilerine.

(İstanbul - BİA Haber Merkezi)



Gerçek adı Adil Nuri Erkoç olan Eflatun Nuri, 7'sinde çizmeye başladı, 77'sinde yazar oldu. Karikatürleri, öyküleri ve renkli anılarıyla iz bırakan Eflatun Nuri, Mayısın ilk haftasında 81 yaşındayken kalp krizi sonucu yaşamını yitirdi. Karikatürist Behiç Ak, Eflatun Nuri'nin önemini bianet için yazdı...

Fakirliğin romantizmi vardı onun çizgilerinde. Yönetmen Vittorio De Sica'nın filmlerinde fakirliği sevdirmesi gibi bir şeyler vardı. "Milano Mucizesi" filminde açlık sınırında yaşayan aile ile ilgili şu detayı unutmak mümkün mü? Ateşteki süt dökülür, yaşlı kadın ve çocuk yerde yayılan sütü nehir varsayıp, neşeyle oyun oynamaya başlarlar. Sanki karınlarını doyuracakları anı değil de oynayacakları anı bekliyorlarmış gibidirler.

Fakirliğin, yoksunluğun sevgisi ve romantizmi, bir dönemin nadide çizerlerinde, Zeki Beyner, Cafer Zorlu ve Eflatun Nuri gibi çizerlerde vardır. Onlar bu duygusal mizahın samimiyetini kendi hayatlarının birebir uzantısı olan çizgilerinde yaşatırlar.

Samimi olmayan hiçbir şey yoktur ne hayatlarında, ne de çizgilerinde. Fakirliği benimserler, benimsetirler, ama onun içinde her anı şaka konusu yapmaktan çekinmeden...

Başarı ve zenginlik değil, yoksullukla becereksizlik

Eflatun, en zayıf, en yoksunlukla dolu yönlerini mizahın tepsisi içinde sergilemekten zevk alır. Zayıflıklarıyla gurur duyar. Onu Eflatun yapan onlardır. Çizgisinin mizah ve duyguyu birleştiren karışımı onu güçlü kılacaktır nasılsa.

Bu tavır, başarı peşinde koşan, nisbetçi insanların savunma mekanizmasını çökertir. En aşağı tabakadan bakarak ince ince dalga geçmenin keyfiyle doludur hep. Burnu büyük, cebi dolu, başarı düşkünü tepeden bakanların Aşil topuğuna ok atıp durur.

Eflatun'un mizah dolu evreni, yetenekle, beceri ve başarının ve zenginliğin değil, yetenekle, yoksulluğun ve beceriksizliğin karışımından oluşur.

Gerçek mizahçılar hep böyledir.

İngiltere'ye gider aç kalır. Bir tas çiğ piriç yer. Sonra üzerine ağzını musluğa dayayıp su içer. Suyla karışan pirinçler, midesinde büyümeye başlar büyür büyür büyür... Kahkahalarla anlatır bu hikayeyi Eflatun.

Bir dürbünü ikiye kırarak arkadaşıyla paylaşır. Tekli dürbününü yanından hiç eksik etmez.

Bir hikaye kahramanı

Onun hikayelerine, çizgilerine ya da kendisine takılan hiç kimse güç kazanamaz. Güç kaybeder. Oturacağı sandalyeyi kimin alıp nereye koyduğunu bir türlü bulamaz. Eflatun almıştır onu.

Şaşkın, haylaz, romantik ve yetenekli çizer, kendi çizgilerinin bile tarif edemeyeceği komikliklerle dolu bir anı bulutuyla yolculuk eder.

Hikaye anlatmakla yetinmeyen bir hikayecidir o. Bir hikaye kahramanıdır. kendi yazdığı hikayelerin kahramanı.
Ne yazık ki hikaye kahramanları çok azaldı dünyamızda.

Hikaye de o yüzden azaldı galiba. İnsanların hayatı giderek hikayesizleşiyor. Hikaye yaşayanlar da onları anlatmakta isteksizler.

Eflatun da gitti.

Sonraki kuşaklar, tuhaf bir kararsızlıkla bakacaklar çizgilerine.

Tabii ki özlemle de... (BA/GG)

Devamını oku...

Emperyalizm - Azlan McLennan

















İyi Emperyalizm - Kötü Emperyalizm

deviantART - Azlan McLennan

Devamını oku...

Turhan Selçuk Üzerine - BEHİÇ AK













Az çizgiyle çok şey anlatan bu usta çizer, bıkmadan usanmadan herkesten çok çizgi çizdi. Yazısız karikatürün öncülerindendi. Buna rağmen, Mitterand' ın "Fransa da Çizgi roman da bir edebiyat eseridir" sözü sanki Turhan için söylenmiş gibidir. Abdülcanbaz, sadece bir çizgi roman değil aynı zamanda bir edebiyat eseridir de.



Turhan Selçuk' un ölümünü bu sabah öğrendim.

Çok üzüldüm. Biraz sonra bir şeyler karalarken buldum kendimi.

Turhan karikatürde bir dönemin kuşkusuz son temsilcisiydi. Aklıma ilk gelen "Acaba karikatürde bir dönem mi kapandı?" sorusu oldu. Hemen sonra da bunun Turhan' a karşı yapılmış büyük bir haksızlık olduğunu Turhan'nın çizgisi sadece yaşadığı dönemle sınırlandırmanın, Turhan'ı pek anlamamak olduğunu düşündüm.

Bagaj memurları gibi insanları doğum ve ölüm tarihleriyle etiketlemek Turhan' ın çizgi ve düşünce dünyasını anlamaktan çok uzaktı. Kuşkusuz o bir modernistti. Çizgisi de Modern' in tartışmasız en başarılı örneğiydi. Karikatürü bir "sanat dalı" haline getiren öncülerin başındaydı.

Uluslar ötesi bir anlayışla çiziyordu. Dünyanın her yerinde değer olabilecek "son derece kişisel bir çizgi" yaratmıştı. Yaşadığı dönemin, modern bakışını yansıtan politik bir bakışa sahipti. Eğrilmeden, kıvrılmadan bükülmeden, doğru bildiği yolda devam ediyordu. Politik iktidarlar dimdik duran bu çizerden rahatsızdılar. Baskı dönemlerinden, darbe dönemlerinden nasibini aldı ama bakış açısını değiştirmedi.

Cesaret ve yetenek onun çizgisinde birleşmişti. Sanat dünyasında cesurların çok yetenekli olmadığı, yeteneklilerin de pek cesur olmadığı düşünülürse, bu iki özelliğin bir araya gelmesinin önemi anlaşılabilir.

Bu özelliklerin Turhan ın sadece bir yönünü anlattığı kanısındayım. Buzdağının yukarıda kalan kısmını. Turhan' ın çizgisi bence çok katmanlı bir çizgiydi. İlk bakıldığında modern özellikleriyle kendini göstermekle birlikte, "yeni olmanın" arkasına sığınmayan, sadece kendisini "yeni" olmakla sınırlandırmayan bir çizgiydi. Öyle ki, bu "yeni" çizgiye baktığınızda, acaba geleceğin "yeni" si mi?

Yoksa bugünün mü? Yoksa geçmişin mi? pek karar veremezdiniz. Bu Turhan' ın kararsızlığından değil tercihinden kaynaklanırdı kuşkusuz. "Uluslararası" çizgisinin aynı zamanda son derece "yerli" olması gibi.

Acaba ondokuzuncu yüzyılın sonlarından gelme mi? Yoksa ikibin yirmibeş yılından mı? Yoksa bügünden mi? diye bizi düşündüren şey, çizgisinin son derece özgün ve kişisel diliydi.

O sert, katı gibi görünen yalın çizgiyle öyle ince ifadeler, öyle yumuşaklıklar, öyle karmaşıklıklar oluşturuyordu ki, bir araya gelmesi imkansız gibi görünen anlatımlar, dönemler, bakış açıları Turhan 'ın dünyasında bir çizgi şöleni oluşturuyordu.

Turhan' daki bütün bu farklı öğeleri biraraya getiren şey in onun "yeteneği" olduğunu düşünüyorum.

Bugün bazı edebiyatçıların sadece "karar vererek" "zor kullanarak", bir araya getirmeye çalıştığı farklı öğeler, Turhan 'ın yeteneğinde kolayca bir araya gelmekle kalmayıp, bir sanat eserine dönüşüyordu.

Sadece fikirleriyle değil, bu üstün yeteneğiyle de, meydan okumanın zevkini yaşadığını zannediyorum.

Az çizgiyle çok şey anlatan bu usta çizer, bıkmadan usanmadan herkesten çok çizgi çizdi. Yazısız karikatürün öncülerindendi. Buna rağmen, Mitterand' ın "Fransa da çizgi roman da bir edebiyat eseridir" sözü sanki Turhan için söylenmiş gibidir. Abdülcanbaz, sadece bir çizgi roman değil aynı zamanda bir edebiyat eseridir de.

Güle güle, usta emekçi!(BA/EÜ)

Devamını oku...

Karikatürist Turhan Selçuk Hayatını Kaybetti

11 Mart 2010 Perşembe



"Aydede", "Yön", "Devrim Örneği" gibi dergilerde çizerlik yaptı. Uzun yıllar Milliyet ve son olarak da Cumhuriyet gazetesinde "Söz Çizginin" köşesinde çizen karikatürist Turhan Selçuk hayatını kaybetti. TGC, "Selçuk gazeteciliğin karikatür dalına getirdiği yeniliklerle, karikatür klasikleri arasında yerini aldı" dedi.




Cumhuriyet gazetesi çizerlerinden Turhan Selçuk, dün gece karındaki aort damarının genişlemesi (abdominal aort anevrizması) teşhisi ile tedavi gördüğü Maslak Acıbadem Hastanesi'nde hayatını kaybetti.

"Abdülcanbaz" karakterini yaratan, Cumhuriyet gazetesinde ise "Söz Çizginin" isimli çizgilerini okurlarla buluşturan Selçuk, gazetenin İmtiyaz sahibi ve başyazarı İlhan Selçuk'un kardeşiydi.

Selçuk'un cenazesi 13 Mart Cumartesi günü, saat 12.00 de Cumhuriyet gazetesinde yapılacak törenin ardından 14 Mart Pazar günü Nevşehir Hacı Bektaş'ta toprağa verilecek.

TGC: 60 yıllık kıdemli bir üyemiz, usta bir çizerdi

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC), mesleği boyunca ulusal ve uluslar arası çapta bir çok ödüle değer görülen Turhan Selçuk'un ölümü dolayısıyla bir başsağlığı mesajı yayımladı.

TGC Başkanı Orhan Erinç, Turhan Selçuk'un cemiyetin 60 yıllık kıdemli bir üyesi olduğunu anımsatarak, "Türk ve dünya karikatürcülüğünün 69 yıllık çınarı ustamız Turhan Selçuk'u kaybetmiş olmanın üzüntüsü içindeyiz. Dünyanın da ünlü ve uzun soluklu karikatür ustalarından olan Turhan Selçuk'un, gazeteciliğin karikatür dalına getirdiği yeniliklerle, çizgi roman kahramanları kendisinin unutulmadan aramızda yaşamasını sağlayacak karikatür klasikleri arasında yerini almıştır. Selçuk'un ailesine, basın karikatür ve sanat dünyasına başsağlığı dileklerimi sunarım" dedi.

Masaracı: Karikatür evinin açılışında bulunmasını isterdik

Cumhuriyet gazetesi karikatüristlerinden Kamil Masaracı, Turhan Selçuk'un karikatürün en önemli isimlerinden biri olduğunu açıklayarak, "Önemli çizerliği önümüzdeki yıllarda da etkisini gösterecek. Onun çizgileriyle gençler yetişecek. Çok önemli bir düşünürdü, yurtseverdi. İlkelerinden hiçbir zaman ödün vermedi" dedi.

"Çizgileriyle bize aydınlıkları gösterdi. Siyasetle iç içe bir insandı ve bir karikatürist olarak en iyi örneklerini verdi. Herkesin başı sağolsun. Turhan Selçuk'u çok özleyeceğiz. Milas'ta Turhan Selçuk'un bir karikatür evi hazırlıkları vardı. İsterdik ki, karikatür evinin açılışında orada bulunabilsin ama orada yeni Turhan Selçuk'ların yetişebileceğine inanıyorum."

Turhan Selçuk kimdir?

1922 yılında Milas'ta doğdu. Türkiye mizahının önde gelen isimlerinden olup Türkiye'de mizaha yön veren karikatüristlerdendi. Semih Balcıoğlu ve Ferit Öngören ile beraber Karikatürcüler Derneği'ni kuranlardandı. İlk olarak "Akbaba" dergisinde çalışmaya başladı.

Ardından "Aydede", "Yön", "Devrim Örneği" gibi dergilerde ve "Milliyet", "Akşam" gibi günlük gazetelerde çalıştı. Özellikle "Abdülcanbaz" tiplemesi ün yaptı. Türkiye ve Avrupa'da bir çok müzede karikatürleri sergilendi. (EÖ)

(İstanbul - BİA Haber Merkezi)

Devamını oku...

Bok - Orçin Uzun (Subtitled)

8 Mart 2010 Pazartesi

Devamını oku...

Haliç Tersaneleri - Fatih Pınar

Devamını oku...

Tekel işçileri eylemde - Fatih Pınar

2 Mart 2010 Salı


İşçilerin mücadelesi Fatih Pınar'ın objektifine böyle yansıdı.

Devamını oku...

Mustafa TÜRKEL´den açıklama (2 Mart 2010)



TekGıda-İş Başkanı Mustafa Türkel açıkladı: Saat 13.00'de çadırlar kalkacak. 15-20 gün mola vereceğiz.

HÜKÜMET 1 AYLIK SÜREYİ İYİ KULLANSIN

4/C gibi bir ucube ortadan kalkmadan mücadelemizi bırakmayacağız. Hükümete bu anlamda diyoruz ki 1 aylık süreyi iyi kullanın. Bu fırsatı iyi değerlendirin ve Türkiye’yi hukuksuzluktan kurtarın lütfen. Bu ülkede iyiki hukuk var dedirtecek kararları alan yargıya şükranlarımızı iletiyorum.

Devamını oku...

Parayı veren düdüğü çalar mı?



Haftalık mizah dergisi Gırgır bu haftaki kapağında köşe yazarlarını suçlayan, medya patronlarına ayar veren Başbakan Erdoğan'ı kapak yaptı.

Devamını oku...

Can Yücel - Fatih Pınar


İyi ki varsın Can Baba...

Devamını oku...

Ziyaretçilerimiz


Profile Visitor Map - Click to view visits